‘Köylü ürettiğini satarak mutlu olsun, tüketici aldığı üründen mutlu olsun, bizim derdimiz bu’

 

Seferihisar Belediyesi Tarımsal Hizmetler Sorumlusu Şevket Meriç ile söyleşi:

“Tarımsal üretimin yerel ve belki daha fazla genel etkenlerden dolayı hak ettiği maddi karşılığı bulamaması, insanların ürettikleriyle geçinememesi… Bu Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri. Seferihisar’da üreticiye verilen bu tür destekler sayesinde insanlar köylerinde kazandıklarıyla geçimlerini sağlayabiliyorlar.”

Yıllardır bütün ülke tarımda kötüye gidişi tartışıyorken, bazı illerimizde son on yılda kırsal nüfus üçte bir, dörtte bir oranında azalmışken, Seferihisar tarım odaklı bir yerel kalkınma yönünde adımlara sahne oluyor. Elbette sorunları bitmiş değil, ama Seferihisarlı çiftçiler, Belediye’nin önayak olduğu girişimlerle, ekonomik ve fiziksel olarak sürdürülebilir ve nitelikli bir tarımsal üretim için örnek olabilecek işler gerçekleştiriyor. Bütün bunları Seferihisar Belediyesi’nde Tarımsal Hizmetler Sorumlusu olarak görev yapan Şevket Meriç’le konuştuk. Meriç’in Seferihisar’da tarımsal üretim alanındaki tüm projelerde emeği var. Üretici birliklerinden köylü pazarlarına, tohum takasına, tüm projeler için fikir üretmiş, hepsine eli değmiş. Biz sorduk o anlattı…

 

Bildiğim kadarıyla özetleyeyim. Aslında bütün hikâye 2009 yılında Tunç Soyer’in Belediye Başkanı olmasıyla birlikte başladı. Kendi açımdan değerlendirmem gerekirse, bana verilen ilk görev pazar yerleri sorumluluğuydu. İlk zamanlar Seferihisar’da köylünün satış yapabilmesi için düzenlenmiş bir pazar yeri yoktu.
2009 yılının Temmuz ayında ilk köy pazarını kurma talimatını Başkan’dan aldığımızda, hangi pazarcı üretici, hangisi halden alıp satıyor, pek ayrımını yapamıyordum. O görevi alınca işin içine girme fırsatı buldum. Köylüler iyi yerlerde tezgâh alamıyorlar, daha çok pazar çevresinde kaçak göçek, seyyar dediğimiz şekillerde satış yapabiliyorlardı. O dönemde kadınların satış yapabildiğine şahit olduğumu ise söyleyemem. Neredeyse hiç yoktu.

– Nereden başladınız? 
– Önce pazara gelen köylülerden başladık. Talep topladık ama bir elin parmaklarını geçmedi bu talepler. Sonra köylerde gezdik niyetimizi anlatmak için. Ev ev, tarla tarla yaptığımız çalışmalarda bizlere yardımcı olan yine kadınlar oldu. Pazar yerlerinin kurulmasında ve daha sonraki projelerde kadınların inanılmaz desteğini aldık. ÇKS (Çiftçi Kayıt Sistemi) içindeki çiftçilere ulaştık. Zar zor 13 kişiyi topladık ve ilk köy pazarı böylelikle kuruldu. Hepsi küçük aile çiftçiliği ile uğraşan, kendi ektiği biçtiği ile gelirini sağlayan 13 aile. Bu ilk üretici pazarımız ile aracısız satış yapma imkânı buldukları için, mallarını hale ya da ikinci üçüncü şahıslara düşük fiyatlarla vermekten kurtuldukları için iyi kazanmaya başladılar. Mutluydular.
Onları gören diğerleri de pazardan yer almak için başvurdular. Hem Seferihisar’ın yerlisinden hem de dışarıdan gelip yerleşenlerden… O kadar talep oldu ki ilk günlerde pazara ürün çıkaracak üretici bulamazken sonralarda pazarda yer bulma sıkıntıları yaşamaya başladık. Pazar, Seferihisar halkından, Seferihisar’daki yazlıkçılardan ve günübirlik gelen turistlerden çok ilgi gördü. Öyle ki daha öğlen olmadan tezgâhlarda ürünün bittiğine, kadın tezgâha bakmak için kalırken erkeğin arabayı atlayıp tekrar tarlaya ürün hasat etmeye gittiği oluyordu.
Hâl böyle olunca, işler iyi gidince sayı gittikçe arttı. Bu benim için özellikle gurur verici bir şey, pazardaki kadınların sayısı da arttı. Seferihisar’da kadın kimliğinin görünür olması da o zamanlara denk geliyor.

– Nasıl etkileri oldu?
– Bu pazarlarda kendi ürettiklerini satabilme imkânı bulan kadınlar kendi harçlıklarını kazandılar, çocuklarını okutmaya başladılar, faturalarını kendileri ödediler. Kadın kimliği açısından iyi bir ivme yakalandı diyebilirim. Aile içinde ve sosyal hayata katılım bakımından olduğu kadar ekonomik bakımdan da kendi alın terleri ile hak ettikleri yerlere geldiler.
Tabii pazar yerleri hanenin gelirini arttırırken aynı zamanda kentin ürün çeşitliliğini artırma yönünde bir gelişimi de tetikledi. Ekilmeyen ürünler ekilmeye başlandı. Önceleri Halk Eğitim Merkezi’nin açtığı bazı kurslarla beceriler edinen kadınlar Belediyemizin açtığı Kadın Emek Evleri’ndeki kurslara da gittiler. Buralarda kazandıkları becerilerin de pazarlardaki canlanmaya ve beraberinde getirdiği dönüşüme katkısı oldu.
Tabii ki bununla birlikte ailenin dönüşümü de geldi. Ailede, erkeğin “sadece ben yaparım” dediği işleri de kadınlar gayet tabii çok iyi şekilde yürütmeye başladılar.

El ele üretici birliklerine…

– Burada ikinci adımını gerçekleştirdi Seferihisar. Köy pazarından sonra, yine küçük üreticiyi başka bir alanda destekleyen bir adım atıldı. Birliklerin ve kooperatiflerin kurulması süreci başladı. Tamam, siz kişileri destekliyorsunuz ama bunların yan yana gelip örgütlü bir güç olmaları zor ve ortada iyi çalışan kooperatif örnekleri yok. Başkanımız Mandalina Birliği’nin kurulması talimatını verdiğinde, mandalina üreticileri doğru düzgün ürün satma şansına sahip değildi. Maalesef ürünlerini hem yetiştirmede hem pazarlamada çok kötü sonuçlarla karşı karşıya kalıyorlardı. Mandalina Birliği ile birlikte biraz daha farklı bir pazar oluşmaya başladı. Umuyorum ki, zamanla şimdikinden çok daha iyi işler ortaya koyabilecekler.
Bunun dışında bazı kooperatifler belediye aracılığıyla desteklendi, bazı köylerimizde yeni kooperatiflerin kurulması teşvik edildi. Tüm bunların önemli toplumsal etkileri olduğunu düşünüyorum. Biliyorsunuz, köyden kente göç şehirlerin aslında en bildik sorunlarından biri. Tarımsal üretimin yerel ve belki daha fazla genel etkenlerden dolayı hak ettiği maddi karşılığı bulamaması, insanların ürettikleriyle geçinememesi… Bu Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri. Seferihisar’da üreticiye verilen bu tür destekler sayesinde insanlar köylerinde kazandıklarıyla geçimlerini sağlayabiliyorlar. Dolayısıyla, eğitimli genç nüfusun büyük şehirlerde eğitim aldıkları dallarda çalışmayı seçmesi dışında köyden kente göç yok Seferihisar’da. Şehirle bağı olan insanlar da köyden kopmadılar, buradaki üretimlerini sürdürdüler. Aksine, nüfus dışarıdan gelen insanlarla artıyor ve işin iyi tarafı, gelenler de tarıma değer veren kişiler.

– Seferihisar’ın aldığı göç tarımı zayıflatmıyor yani…
– Dışarıdan gelenlerle kent dönüşüyor elbette ama bu dönüşüm Orhanlı’da, Ulamış’ta araziler alalım, bina dikelim şeklinde değil; aldığımız arazinin mevcut yapısını koruyalım, oradaki o mevcut yapıyla birlikte tarımsal üretime katılalım şeklinde yaşanıyor. Hatta araziyi daha verimli kılmak, doğal yöntemlerle üretim yapmak, ürün çeşitliliğini geliştirmek bakımından yenilikler de getiriyorlar. Gelip bir zeytinlik, bağ bahçe alan hiç az değil. Pazarlarda biz bunun da etkilerini görüyoruz. Üretime doğrudan katılanlar dışında, genel olarak Pazar tezgâhında yerel, doğal ve nitelikli ürün görmek isteyen bir nüfus oluşturuyor dışarıdan gelenler. Dolayısıyla bu yönde Seferihisar’da tarımsal üretimin geliştiğini söylemek mümkün.

Tohumdan tezgâha…

 

“İlk Yerel Tohum Takas Şenliğinden sonra kurduğumuz Can Yücel Tohum Merkezi’nde tohumları bir yandan çoğaltıyor, bir yandan da ücretsiz olarak dağıtıyoruz.”

 

– Bunları yaparken, Belediyemiz aynı zamanda yerelde kalkınma modellerinin en iyi örneği olan Cittaslow kriterleri çerçevesinde birçok projeyi de hayata geçirdi. Üretici pazarları ve kooperatifler derken, bir adım da tohum konusunda atıldı. Hem üreticileri her defasında tekrarlayan tohum giderlerinden kurtaran, hem de daha önemlisi, daha çok kazanma hayali ile kandırılıp yerel tohumlardan vazgeçirilen köylülerin, eski geleneklerinde yaşattıkları tohumlara tekrar sahip olmalarının önünü açan bir yerel tohum takas etkinliği başlattık. 2011 yılında düzenlenen ilk Yerel Tohum Takas Şenliğimizden hemen sonra kurduğumuz Can Yücel Tohum Merkezi’nde tohumları bir yandan çoğaltıyor, bir yandan da ücretsiz olarak dağıtıyoruz. 2011 yılındaki takas etkinliğimizden sonra Türkiye’de 50’ye yakın etkinlik düzenlendi. Neredeyse tamamına katılıp ücretsiz tohum dağıttık. Tohum merkezi kurmak isteyen belediyelere elimizden geldiğince yardımcı olduk. Başkanımızın bu konuda ki tavrı çok net. Elimizden geldiğince tarımı desteklemeliyiz…

Karakılçık buğdayı ata ekmeği

Pek çok tezgâhta bu yerel tohumlardan elde edilen ürünleri bulmak mümkün. Böyle bir gelişmenin kenti yerelden kalkındırırken aynı zamanda gelenekleri de yaşatmayı sağladığını söyleyebilirim. Geçtiğimiz ay yerel tohum konusundaki gelişmelerin en değerlilerinden bir tanesi gerçekleşti; Ulamış köyü üreticileri ile gerçekleştirdiğimiz Alım Garantili Karakılçık Buğdayı Yetiştiriciliği Projesi. 2011 yılında yerel tohum etkinliğine hazırlanırken, Gödence köyümüzde yaşlı bir amcada tükenmiş olduğu sanılan bu buğdayın tohumunu bulduk. 40-50 kilo kadardı, çoğu küflenmişti, tek tek elimizle ayıklamıştık amcayla birlikte. İlk yıl, 2011 yılının Ekim-Kasım aylarında bu tohumu ektik. Geçen seneye kadar hep tohumluk olarak ayırıp çoğalttık, ekmek yapmaya cesaret edemedik. İlk defa geçen yıl ekmek yapılabilecek hale geldi ve sonunda 120 dönüme yakın bir arazide ekimini sağladık bu tohumların. Ata Ekmeği ve Armola Şenliği düzenlediğimiz Ulamış köyümüzde etkinlik günü köy pazarımızı da açtık. Bu pazarda her cumartesi karakılçık ekmeği bulabilir, güvenle tüketebilirsiniz.

Alım Garantili Karakılçık Buğdayı Yetiştiriciliği Projesiyle, Belediye tohum verdiğimiz üreticilerin buğdayını, Toprak Mahsulleri Ofisi’nin taban fiyatının en az 2 katına almayı garanti ediyor. Foto: Hayal Maraşlı.

Ekilen tüm arazi Belediye’ye mi aitti?
– Hayır, burada da çok güzel bir şey oldu. Bu 120 dönümün belki en fazla 10 dönümü Belediye’nindir. Bu arazilerin sahipleri Seferihisar’da bu davaya sahip çıkan, inanan insanlardan oluşuyor. Hiçbiri yer kirası almıyor, samanını istemiyor, hiçbir şey istemiyor. Diyorlar ki,“sadece bu konuya sahip çıkın, memleketin buna ihtiyacı var, biz atıl bekleyen arazimizi üretken bir hâle getirmek istiyoruz ve bu sebepten dolayıdır ki sizlere bedelsiz veriyoruz”. Burada bir el birliği var, emekte imece olabildiği gibi burada da mülkiyette imece gerçekleşiyor. İşte bu sene bunu daha da yaygınlaştırdık, bir projeye dönüştürdük. Alım Garantili Karakılçık Buğdayı Yetiştiriciliği Projesine başladık.
Belediyemiz bu proje ile tohum verdiğimiz üreticilerin buğdayını, Toprak Mahsulleri Ofisi’nin 2018 yılında açıklayacağı buğday taban fiyatının en az iki katı fiyatla almayı garanti ediyor. Bu ekilmeyen arazilerin de yeniden üretime katılmasını teşvik edilmesi demek. Üreticinin korkmadan üretebilmesi, insanların kendi yaşadıkları yerde üretebilme ve geçimini sürdürebilme imkânı demek. Hani diyoruz ya; köyden kente göçü azaltalım, insanları bulunduğu yerde kalkındıralım…Bu konuda yapılabilecek iyi projelerden bir tanesi olabilir. Ben gelecek vaat ettiğini düşünüyorum. Başkanımız bu sayede çok kişinin ufkunu açıyor, bu tür uygulamaları artırabilirsek yerelde kalkınabilmenin önünü sürdürülebilir bir şekilde açarız.

Tarım ürününe katma değer

– Saydığımız üç temel ayağı besleyen dördüncü bir ayağı daha var bu konunun. Tohum, üretici birlikleri, üretici pazarları ve dördüncü olarak, hasadını yaptığımız, dalından topladığımız ürüne artı bir değer katmak, yani bir anlamda onu bir sanayi ürünü haline getirebilmek.
Örneğin Belediyemizin geçtiğimiz yıl devreye giren mandalina kurutma tesisi. Termal enerjiyle kuruttuğumuzda mandalina neredeyse on kat değer kazanıyor. Yeni ve başka pazarlara açılabilecek bir ürün haline geliyor. Mandalinayı sezonunda sattınız sattınız, satamaz da elinizde kalırsa, ağaçların dibine dökülürse mahvolursunuz. Ama şimdi öyle değil, mandalinayı kurutmak, başka bir ürün olarak pazarlamak, muhafaza etmek mümkün. Böylece tarımsal bir ürün hak ettiği yere gelmiş, çiftçiye yeni bir kapı açılmış oluyor. Ancak böyle elle tutulur, gözle görülür sonuçları olan projelerle tarımsal üretime yeni bir nitelik kazandırabilirsiniz.

– Evet, mandalina işleme tesisini daha önce yazmıştık Seferi Keçi’de. Sadece mandalinayla mı sınırlı bu tür girişimler?
– Seferihisar inanılmaz verimli, inanılmaz bereketli bir toprak. İnsan dikseniz büyür, ben bazen öyle düşünüyorum. 2015 yılında yine Başkanımızın talimatı ile alternatif ürünler geliştirmek, tıbbi ve aromatik bitkiler konusunda çalışmaya başladık. Çiftçilerin alternatif ürünlerle de gelir sağlayabilecekleri bir model olabilmesi için lavanta konusunda bir çalışma yaptık. Isparta Eğirdir’den yaklaşık üç bin kök getirdik ve Turgut Köyü’nde daha önce hiç ekilip dikilmeyen bir arazi bulup ektik. Gördük ki lavanta bitkisi hakikaten Seferihisar iklimini çok seviyor. Bu kadar erken ve bu kadar bereketli bir gelişim sağlayacağını tahmin etmemiştik. Ertesi yıl festivalini yaptık. Lavantanın çiçeği, yağı, kurusu, artık üretilen ve pazarlanan bir ürün Seferihisar’da. Bunu elle tutulur bir şekilde gösterdik ve arzu eden çiftçilerimizle binlerce fide paylaştık. Bu projeden sonra Kavakdere’de, Turgut’ta, Ulamış’ta insanlar onlarca dönüm araziye lavanta bitkisi ektiler. Gelecek yıllarda inanıyorum ki daha fazla insan lavantadan para kazanıyor olacak.

– Lavantaya değer katacak bir tesis var mı?
– Şimdilik küçük bir makinemiz var. Açıkçası işin bu kadar hızlı gelişeceğini düşünmediğimiz için o anki ihtiyaca yetecek bir cihaz almıştık. İleride büyük bir distilasyon cihazı alacağız çünkü üreticilerin ayrı ayrı bu cihazı almalarına imkân yok. Üretim büyüdükçe ihtiyaç da büyüyor. Dolayısıyla bu ihtiyacı karşılayabilecek bir tesis kurmayı hedefliyoruz. Önümüzdeki sezona inşallah bunuda yetiştirmiş oluruz.
Kurduğu kooperatif çatısı altında zeytinyağının değerini bulması için de bir çalışması oldu Belediyemizin. Zeytinyağı fabrikaları yaptıkları işin karşılığı olarak üreticiden çıkan zeytinyağının belli bir oranını alırlar. Geçtiğimiz yıla kadar bu oran yüzde 10 civarındaydı, 12’ye kadar çıktığı oluyordu. Belediye olarak Beyler Köyü’nde bir fabrika kurduk ve oranı yüzde 8 olarak belirledik. İstisnalar vardır tek tük ama şimdi bütün fabrikalar bu orana uymak zorunda kaldı. Böylece üretici daha sıkım aşamasında yüzde 4 kazanmış oldu. Bu sayede üreticinin market fiyatıyla rekabet etme şansı olabiliyor. Bir zeytinyağı tüccarının Seferihisar’a gelip değerinden daha az para ile zeytini ya da zeytinyağını toplayıp götürmesi mümkün değil. Üretici tüccara vermektense herhangi bir fabrikada sıktırıp yağını birinci elden üretici pazarlarında satabiliyor.
Belediyemizin zeytinyağı Bilge Ağaç markası ile Migros denetimlerinden geçti. Migros Macro Center’larda yerini aldı. Ayrıca, Geçtiğimiz yıl Türkiye’de ilk defa bir zeytinyağı müzayedesi yaptık. Bilge Ağaç adıyla yaptığımız müzayedede 1000 yıl üzeri ağaçların zeytinyağı sunuldu. Bu yılki müzayede de yarım litrelik Bilge Ağaç zeytinyağımız 22.000 TL’ye alıcı buldu. Bütün bunlar Seferihisar zeytinyağının marka değerini artırıyor. Yani artık ölü fiyatına tüccara verilecek zeytinyağı yok Seferihisar’da.

İyi tarım, güvenilir gıda

– Değinmek istediğim bir konuda şu, dışarıdan gözlemleyen insanlar hep aynı soruları soruyorlar; ‘’bu sisteme dahil kaç üretici var, kaç lira kazanıyorlar, kaç kişiydiler kaç kişi oldular?’’… Tamam bu çok önemli ama aslında bu sistemden sadece üretici kazanmıyor. Bir diğer önemli faktör de tüketicinin güvenilir gıdaya ulaşması. Yani bu sistem sadece üretici köylünün hane bazlı gelirini artırmakla, o haneye bir dönüşüm getirmekle kalmıyor. Çok daha fazla sayıda insan, bu sayede nitelikli, doğal tarımsal ürünlere daha uygun fiyata ulaşabiliyor.
Zeytinyağında tağşiş sorunu var, biliyorsunuz. Ürünü fazlalaştırmak için insanlar bazen böyle hilelere başvurabiliyorlar, bunları okuyoruz, duyuyoruz. İnsanlar artık kime güveneceklerini bilemez hâle geldiler. Her gün hangi peynir güvenilir, hangi zeytinyağında hile var, hangi markaların hangi ürünlerinde sağlığa zararlı maddelere rastlandı diye sayfa sayfa haberler çıkıyor. Bu tüketicinin üreticiye güvenini sarsan, aralarındaki bağı koparan bir şey. Bunu engelleyecek kontrol sistemi öyle ileriye gitti ki Seferihisar’da, şu anda yaklaşık 250 üreticinin iyi tarım uygulamaları bedelini Belediyemiz karşılıyor. Bunu 2010 yılından beri yapıyoruz. İlk yıllarda organik tarım bedellerini de Belediyemiz karşılıyordu. Bu konuda sayısız kurslar, dersler, eğitimler verdik.
Gerek iyi tarım uygulamaları gerek organik tarımda son ürün tahlile gidiyor. Zeytin, zeytinyağı, mandalina, üzüm, tüm bu ürünler için, bu sisteme dahil olan çiftçinin ürününe kefiliz yani.
Özetle Seferihisar, üreticinin tarımsal üretimi çeşitlendirip artırabildiği, hem üretici köylünün sayısının hem aktif tarımsal üretime dahil olan arazilerin arttığı ve aynı zamanda da tüketicinin güvenilir gıdaya ulaşabildiği bir yer. Bunu güvenle söyleyebilirim.

– Yani köylü pazarındaki ürünlerin niteliğinin arkasında duruyor Belediye…
– Kesinlikle, bizim bahçesini kontrol ettiğimiz çiftçiler orada ürününü satıyor. Bunların bazıları yerel tohum. Önceki yıl Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı ücretsiz toprak analizi projesi kapsamında İzmir’de en fazla numune analizi yaptıran ilçesiyiz. Üretim yapılan çoğu parselde analiz yaptırmışız ve bu analizler devam ediyor. Bu analizlere dayanarak diyoruz ki, sen bu gübreyi fazla kullanmışsın kullanma kardeşim, bu fazlalıklar sana toprağa ve gelecek nesillere zararlı. Yıllardır yaptığımız eğitimden sonra şöyle bir şey gelişti. Biz artık toprak analizlerinden sonra pek fazla öneride bulunmuyoruz bile; çiftçi neyi, ne zaman kullanacağını yada kullanmayacağını biliyor. Kendi yemediği şeyi başkası için de yetiştirmiyor.
Üreticiyi de tüketiciyi de memnun eden bir denklem içinde başka bir ilişki, başka bir üretici ve tüketici kimliği gelişiyor Seferihisar’da. Üreten sattığı ile mutlu oluyor, gübreydi şuydu buydu toprağı çok fazla yormuyor. Tüketici de çok mutlu, tezgâhın arkasında aldığı ürünün üreticisini de görüyor. Sebzeyi nasıl pişireceğini ona soruyor bazen. Nasıl ürettiğini soruyor. Bu yüz yüze ilişkide üreten, bir yanlış yapıp müşterisini kırmaktan, kaybetmekten de çekiniyor. Çünkü o tüketiciye gene ihtiyacı var, ekmeğin kalitesini düşürdüğü anda haftaya müşterisi düşüyor, sebzesini doğru düzgün büyütmeyip hastalıklara maruz bıraktığında müşterisinin kalmayacağını biliyor. Kendisinin sürekliliğini sağlayabilmesi için dürüst bir şekilde üretmesi gerekir.
– Teşekkür ederim verdiğiniz bilgiler için. Başarılar dilerim.

:

İlginizi çekebilir